14 Ağustos 2013

Rosalind Franklin



Tıp fakültesi okuyan herkes DNA'nın yapısının 1953 yılında James Watson ve Francis Crick ikilisi tarafından ortaya konulduğunu duymuştur. Peki bu Nobel ödülü getiren çok önemli keşfin perde arkasında başka neler yaşanmıştı ?

Watson ve Crick
1950'lerde birçok bilim adamı DNA'nın yapısını çözmek için çalışma içindeydiler.Göze çarpan 2 önemli grup vardı. Bunlardan birisi Cambridge Üniversitesi'nden 23 yaşındaki Amerikalı James Watson ve 35 yaşındaki Francis Crick ikilisiydi. Bu ikili biyokimyacı değillerdi. Birtakım fikirlere sahip olsalarda tam olarak yapıyı ortaya koyamıyorlardı. 

Rosalind Franklin





Diğer ikiliyse İngiltere'nin en eski ve prestijli okullarından King's College' da çalışan Maurice Wilkins ve Rosalind Franklin'di. Bu grup DNA'nın yapısını çözmek için röntgen ışınları olarak da bilinen X-ışınlarını kullanıyorlardı. DNA'nın gölgesini röntgen filmi üzerine çıkarıyorlardı. Franklin 32 yaşında bir biyofizikçiydi ve asıl uzmanlık alanı X-ışını kırınımıydı. 1951 yılından itibaren DNA üzerine çalışmaya başlamıştı.



 Franklin ve Wilkins beklentilerini 51 numaralı filmle elde etmişlerdi. Franklin’in buluşu DNA hakkında önemli gerçekler barındırıyordu. Wilkins, Franklin’in haberi ve izni olmadan 51 numaralı fotoğrafı Watson’a göstermişti. Watson bu anı daha sonra anlatırken şöyle diyordu: “Fotoğrafı görür görmez ağzım açık kaldı ve kalp atışlarım hızlandı.” Çünkü Rosalind Franklin’in elde etmiş olduğu X-ışını fotoğrafları, Watson ve Crick’in düşündükleri modelin ispatıydı. 51 numaralı fotoğraf Watson ve Crick’in teorilerini bilimsel gerçeğe dönüştüren kanıttı.

Watson ve Crick Nature dergisinin Nisan 1953 sayısında, DNA’nın iki zincirden oluşan yapısını açıklayan ve tek bir sayfadan oluşan makalelerini yayımladılar. Watson, Crick ve Wilkins, DNA’nın yapısının açıklanması çalışmalarıyla 1962 yılında Fizyoloji ya da Tıp alanında Nobel Ödülü’nü aldılar, ancak Rosalind Franklin bu ödülün dışında bırakıldı.

Tüm bu anlattıklarımdan sonra benim düşüncelerime gelirsek, Franklin’e insanlık tarihinin belki de en önemli buluşlarından birindeki katkısı göz ardı edildiği için haksızlık yapılmıştır. Franklin 1958 yılında kanserden ölmüş olduğu için Nobel verilemediği de söylenenler arasında ama bana göre o zamanlar bilim dünyası erkek tekelinde olduğu için böyle bir haksızlık yapılmış gözüküyor.

Burada diğer bilim adamlarının katkısını da göz ardı edemeyiz. Zaten bilim koordineli bir şekilde ilerliyor. Watson ve Crick’in hipoteziyle, Franklin’in kanıtı bir araya geliyor ve buluş ortaya çıkıyor. Herşeye rağmen bilim dünyasına kendini adamış insanlar olarak geç olsa da Rosalind Franklin’e hakkını teslim ediyoruz.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder