22 Haziran 2013

Zamanı kullanabilmek

<zaman>


En kıymetli hazinemizdir zaman, en gizli düşmanımız, en akıllı öğreticimiz aynı zamanda. Tüm bunların farkına varabiliyor muyuz? Bence; hayır. Kendini o kadar güzel unutturuyor ki, farkına bile varamıyoruz, uyuşturuyor bizi, uyutuyor usulca..

Bazen hatırlıyoruz günlerin çok hızlı geçtiğini, an'a ayak uydurmamız gerektiğini ama sonra unutuyoruz tekrardan ve hedeflediğimiz çoğu şeye ulaşamadan tüketiyoruz ömrümüzü..

Çoğu insan şunu denemiştir: Hayatınu düzene sokmak, gerçekleştirmek istediğin hayallere ulaşmak için bir yapılacaklar listesi oluşturursun ve bir zaman verirsin kendine örneğin bir yıl sonra bunların ne kadarını yapmış olacağım diye. Birkaç gün geçtikten sonra listedeki çoğu şeyi unutursun bile. Yine eski monoton, tekdüze hayatına dönersin. Bir yıl sonra o listeyi kontrol etmeyi bile unutursun ta ki biryerde karşına çıkana kadar. 

İşte tüm bu gerçeklerin ışığında herşeye rağmen tekrardan hatırlatmak istiyorum zamanın kıymetini, değerini, en önemli hazinemiz olduğunu. Umarım zamanı çok iyi değerlendirebilen ve başarıya ulaşabilen insanlardan oluruz...

2 yorum:

  1. Çok güzel yazmışsın... Alttan alttan herkesi iğneler gibi... Ben bu aralar "keşke günler 30 saat olsa da mesaiden sonra gelip birsürü şeyle uğraşsam" diyorum...

    YanıtlaSil
  2. ve sonra şunu fark ettim ki; zamanla kendi kendimizi boğmuşuz hayatı idame etmek için bir sürü uğraşı uydurmuşuz... şöyle anlatayım:
    teknolojinin ve bu kadar büyük insan topluluklarının oluşturduğu devasa toplumların olmadığı zamanlarda (çok değil, sanayi devrimi öncesi işte) insanların yaşamak için bu kadar uğraştığını sanmıyorum. bunu fark etmek için de çok uzağa gitmeye gerek yok bence doktor kardeş. sanayi devrimi öncesi dedim de 15-20 hanelik bir çok anadolu köyünde geçimini ahırındaki bir kaç hayvan ve bir kaç dönüm tarlası üzerinden sağlayan vatandaş muhtemelen bizim ya da en azından benim hayalini kurduğum 30 saatlik günleri zaten yaşıyordur. kapalı bir toplum düşün mesela, 300 nüfuslu bir köy. sonra da içinde bulunduğumuz makro toplumları düşün, kendi hayatımızı idame etmek için önce kooooocaman bir topluma dahil olup onun içinde kendimize hizmet ediyoruz. etimizi mandıralar, ekmeğimizi fırınlar, suyumuz melihgökçekler=).... hazırlıyor. herkes kendisi için herkese hizmet etmek zorunda... ve bu çarkın içinde kendimize ve ruhumuza ayıracak, oturup sükunetle ruhumuzu dinleyecek 5 dakika bile bırakmıyoruz... yaşam amacımız hayatı idame etmekten öteye gidemiyor...

    YanıtlaSil